İbn-i Sina Kimdir?
İbn-i Sina (Avicenna) İslam’ın altın çağı olan 11. Yüzyıl sırasında yaşamış en büyük bilim adamı ve düşünürlerden biridir. Matematik, astranomi ve felsefe alanındaki çalışmalarının yanı sıra, en çok tıp dünyasındaki keşifleri ve araştırmalarıyla tanınmaktadır.
![]()
Uçan Adam Düşünce Deneyi
İbn-i Sina‘nın en önemli filozofik argümanlarından biri olan “Uçan Adam Deneyi” ruhun insan bedeniyle olan ilişkisini anlatır.
Öyleyse derin bir nefes alın ve kendinizi şöyle hayal edin:
Ruhunuzun yaratılıştan önceki formunu düşünün: yaratanın onu insan bedenine nasıl üflediğini ve o bedene dair uzuvların varlığına rağmen hiçbir kemiğe dokunmadığını. Boşlukta bir tüy gibi süzülen bu ruhun geçmişe dair hiçbir hatırası yok. Issız bir yerde, çevresinde ne olup bittiğinden haberdar değil, bütün algıları kapalı, ama emin olduğu tek bir şey var: o da var olduğu.
İbn-i Sina uçan adam metaforuyla ruhu bedenden soyutlayıp diğer maddeler gibi atomlardan oluşmadığını, ama yine de kendi içinde var olduğu fikrini savunuyor. Suyu örenek olarak alalım. Su hidrojen ve oksijen atomlarından oluşur, ama bizim suyu sadece şeffaf bir sıvı olarak olarak görmemiz, onun moleküllerden oluştuğu gerçeğini değiştirmez. İbn-i Sina‘ya göre insan da böyle bir varlıktır. Dışardan bakıldığında ruhu göremiyor olmamız, onun, bedenin içindeki var oluşunu değiştirmez.
İbn-i Sina’ya göre ruh, çevresini sarmalayan vücuttan haberdar değildir: öyleyse ruh bedenden ayrı bir oluşumdur. Su örneğine baktığımızda H2O molekülleri gördüğümüz şeffaf sıvının yapı taşlarıdır- ancak ruh ve bedenin arasında böyle bir ilişki yoktur. O zaman ruhun vücuttan ayrı bir oluşum olduğu argümanı ne kadar geçerlidir?

İbn’i Sina’nın bu düalizm temelli teorisi her ne kadar pek çok materyalist düşünür tarafından reddedilmiş olsa da uçan adam deneyinin ana fikri “insan ruhunun var olduğu” değildir. Aslında meşhur kâtip burada kendini farkında olmanın zihinsel yaşamımızın temeli olduğunu savunuyor. Var oluşumuzun farkındalığına sahip olmak, bir manzaraya bakarken veya birisini dinlerken, o eylemi yaptığımızın bilincinde olamaktır. Bir diğer deyişle çevremizde olan olayları algılama becerisi, öz farkındalıkta yatar.
Peki ya sizce insan ruhu İbn-i Sina‘nın anlattığı gibi bedenden ayrı mı? Eğer ruh sadece kendi varlığından haberdarsa, var olmak onun için ne anlama gelebilir? Eğer ruh bedenin varlığından haberdar değilse, ve beden ruhu algılayamıyorsa, insan bu iki oluşumu nasıl aynı anda kendi içinde barındırabilir? Ruhun bedenden haberdar olmaması, onu bedenden farklı bir oluşum mu kılar?
Yorumlara düşüncelerinizi yazmayı unutmayın.
Ayşe