Kült film sadık, tutkulu ama görece az sayıda bir hayran kitlesine sahip filmler için kullanılan bir terimdir. Bugün sizlerle gerek teknikleri gerek senaryoları gerekse oyunculukları ile kesinlikle izlenmesi gerektiğini düşündüğüm 5 tane kült filmi ve konularını paylaşacağım.

Citizen Kane – 1941
1941 yapımı Orson Welles’in yönetmenliği ve başrolünde olan film bir çok eleştirmen tarafından sinema tarihinin en iyi eseri olarak görülmektedir. Film, bir takım sinema çekim teknikleri ve montajlama gibi konularda yenilikler barındırmaktadır.
Citizen Kane, ölen bir iş adamının ölmeden önce söylediği bir sözün sırrını açığa çıkarmaya çalışan bir muhabirin hikayesini konu ediyor. Tanınmış iş adamı Charles Foster Kane gösterişli bir hayatın barındırdığı her şeye sahiptir; bolca para, şöhret, prestij ve kadınlar… Fakat ani ölümünün ardından, ölmeden önce söylediği son söz olan “Rosebud” bir giz perdesini doğurur. Yakın çevresindeki kimsenin anlamanı bilmediği bu sözcük Kane’in ölümüne ve yaşamına dair bazı sırların varlığını işaret eder. Bu kelimenin anlamını açığa çıkarmaya çalışan gazeteci Jerry Thompson Foster’ın arkadaşları, ailesi ve iş arkadaşlarıyla röportajlar yapmaya başlar. Bu kişiler Kane hakkında hikayeler anlattıkça gazeteci puzzle’ın parçalarını birleştirmeye başlar.
Yönetmen: Orson Welles

12 Angry Men – 1957
Filmin büyük çoğunluğunda tek bir mekan kullanılması, konunun derinliği ve tartışmaya seyirciyi alan ona film esnasında yorum yaptıran bir yapıt.
12 Angry Men, cinayetle suçlanan bir genç ile ilgili karar vermekle yükümlü 12 jüri üyesinin karar verme sürecini konu ediyor. Latin Amerikalı bir genç adam, babasını öldürdüğü gerekçesiyle cinayetle suçlanır. Sanığın kaybettiğini söylediği bir bıçak ise cinayetin işlendiği odada bulunmuştur, gencin mahkemeye sunduğu savunma zayıftır ve olan biteni duyduklarını söyleyen pek çok tanık vardır. Sanık suçlu bulunduğu taktirde idama mahkum edilecektir. Jüri sonuçları pek de şaşırtıcı değildir: 12 jüri üyesinden sadece sekiz numaralı jüri üyesi Davis ‘suçsuz’ hükmü yönünde oy vermiştir. Davis’in jüri üyelerini ikna etmeye çalışması esnasında her jüri üyesinin ‘suçlu’ kararı vermesinin arkasında ise, aralarında yabancı düşmanlığı, kanuna aşırı güven, çoğunluğa uyma, geçmişle hesaplaşma gibi farklı kişisel sebepler olduğu ortaya çıkacaktır.
Yönetmen: Sidney Lumet

Casablanca – 1942
Bir film bir şehri popüleştirir mi demeyin çünkü bu film Fas’ın Kazablanka kentine olan ilgiyi büyük ölçüde arttırmıştır. Bu şehir ününü Hollywood’a borçludur.
Casablanca, hem unutulmaz bir aşk filmi klasiği olarak hem de Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman’ın unutulmaz oyunculukları ile kült olmuş bir yapımdır. 2. Dünya Savaşı sırasında Fas’ın Kazablanka kenti, Hitler’den kaçan Avrupa’lılarla rengarenk, çeşitli bir görünüm kazanmıştır. Rick Blaine karakteri, şehrin en popüler barını işletmektedir. Bir gün eski aşkı Ilsa, direniş lideri kocası Victor Laszlo ile birlikte gelir. Rick, Ilsa ve Victor’un şehirden kaçmalarını sağlayabilecek tek kişidir.
Yönetmen: Michael Curtiz

The Shining – 1980
Bir efsane ve arkasında Kubrick. Kesinlikle şaşırtmamalı. “Here’s Johnny” sahnesiyle akıllara kazınan bu başyapıt, Stephen King’in aynı isimli romanından beyaz perdeye aktarılmıştır. Başrolünde oyunculuğu dillere destan Jack Nicholson, izleyiciye korku türünün eşsiz örneklerinden birini bize aktarıyor.
The Shining, yazar Jack Torrance’ın, kış sezonunda kapalı olan Overlook Oteli’nin bakımını üstlenerek, ailesiyle birlikte otele taşınması sonrasında gelişen metafiziksel olayları konu alır. Jack’in doğaüstü sezgilere sahip olan küçük oğlu, zamanla otelin içerisinde yalnız olmadıklarını, geçmiş ve gelecekten gelen hayaletlerle birlikte yaşadıklarını görür ve ailesini buna inandırmaya çalışır. Aile bir kar fırtınası sebebiyle dağda konuşlanan bu otelde mahsur kaldığındaysa Jack doğaüstü varlıklar tarafından ele geçirilir ve yavaş yavaş aklını kaybetmeye başlar.
Yönetmen: Stanley Kubrick

Some Like It Hot – 1959
Mafya ve komedi. Aslında yan yana absürt duran bu iki kelime bu filmde tam anlamıyla birleşmiş durumda. Bu komediye döneminin siyasi ve politik durumunu aktarması izleyicinin filmin içerisindeymiş hissiyatını veriyor. Başrolde güzelik kraliçesi Marilyn Monroe’nun olması filmi daha ilgi çekici hale getiriyor.
Some Like It Hot, kariyerlerinde zorlanan iki Chicago’lu caz müzisyeni Joe ve Jerry 1929’da yaşanan bir katliamın iki tanığı olmuş, kendilerini gören gangsterlerden de canları pahasına kaçmışlardır. Kasabayı terk etmek ve yeni bir iş aramak durumunda kaldıkları için Miami’de bir kadınlardan oluşan bir müzik grubuna katılıp gizlenmek onlara fazlasıyla cazip gelmiştir. Kadın gibi giyinip Josephine ve Daphne adını alan ikilinin önlerinde atılmak üzere oldukları oldukça tuhaf bir serüven vardır.
Yönetmen: Billy Wilder